|
Değerli okuyucularımız; Mustafa YÜKSEL
Yarışmaya Katılan Eserler Kitabı
Haziran 2020 Tepeköy / Şavşat / Artvin
Davut YÜKSEL 1939 Şavşat doğumlu olup, ilkokul mezunudur. Yıllarca köyümüzde hayvancılık ve çiftçilikle uğraşarak hayatını ikame ettirmiş, 1992 yılında istekli sigortadan emekli olmuştur. Evli, dört çocuk babası olup, 2014 yılında eşinin rahmetli olmasından sonra kışın çocuklarının yanında Bursa ve İstanbul'da, yaz aylarında ise köyümüzde ikamet etmektedir.
Yarışmaya Katılan Eserleri: 1. Uyuzdan Koronaya
Uyuzdan Koronaya
Ey bu zamanın Gençleri! Müsaade buyurun, zamanımızdaki koronavirüsün benzeri olan ve geçmiş dönemde yaşadığımız bir hikayeyi sizlere anlatmak istiyorum. Sene 1945 - 1950 senelerinde gerçekleşen bir hadisedir bu. Tam çarbadanlık zamanı, at peşinde gezen dört babayiğit kişinin başından geçen korona virüse benzer bir olayı anlatacağım sizlere. Dört babayiğit dediğim bu dört kişi köyümüzün en güçlü adamlarından olan Hamza Karakaya, Davut Turanlı, Şevki Yüksel ve Meydan Kızılaltun. Bu kişiler o kadar güçlülerdi ki yetmiş kiloluk çuvalı bir hamlede kaldırıp atın üzerine atacak kuvvete sahiptiler. Bu kişiler zaman zaman Ardahan’a, Kars’a meyve götürür satarlar, Kars’tan dönüşte çarıklık deri, tuz, demir gibi malzemeler alarak bunları getirip köyde ihtiyaç sahiplerine satarlardı. Bu kişilerin atlarıyla Kars’a gidip gelmeleri üç veya dört gün sürerdi. Kars yolculuğu bittikten bir hafta sonra yine bu dört kişiden oluşan bu ekip bu sefer Batum’a yumurta götürüp satmak için yola koyulurlar. Tabi Artvin’e gitmek için şimdiki Artvin yolu yok, o zamanki Artvin yolu Kothev’den dönüp, Şindoban, Çiftlik, Ardanuç su kavuşumundan Berta köprüsünü geçerek Harhan tepesinden, Borçka Maradit’ten Batum’a ulaşıyorlar. Batum’da yumurtalarını sattıktan sonra hiç vakit kaybetmeden geriye dönüyorlar. Geriye dönüşte o zamanların meşhur Sümer mağazasından köyde satmak üzere diril bez alıyorlar ve yolculuğa devam ediyorlar, gece yarısında Harhan tepesine geldiklerinde çok yoruluyorlar ve Zuver’in Hanı dedikleri Han’da konaklamak istiyorlar. Han’da yatmak için hiç yer olmadığını fark edince Han’ın kapısına yüklerini döküyorlar, atları torbalıyorlar, Han’ın sahibinin de olmadığını anlayınca bunlar da hemen orada uyumaya başlıyorlar. İçlerinde en büyüğü Şevki Yüksel burada biraz uyumadan yola gidemeyiz diyor ve diğerleri de onun sözünü dinliyor ve uyuyorlar. O zaman ki devirde saat olmadığı için sabah olduğunu horozların ötüşünden anlayan Şevki Emi horoz sesine uyanıyor ve kalkın uşaklar, Han sahibi gelene kadar biz burayı terk edelim, bir an önce yola koyulalım. Han sahibi uyanıp bizi fark ederse bizden kesin para ister, zaten hanın önünde yattık, paramız da yok deyip atlara eşyaları yükleyip yola koyuluyorlar. Sabah açılınca Han sahibi geliyor ve oradakilere sizden başka gelip buruda yatan oldu mu diye soruyor, oradakiler de evet oldu ama onlar erkenden kalkıp gittiler diyorlar. Hancı hemen atına biniyor ve bunların peşine düşüyor. Bizim dört kişilik ekip de Berta köprüsüne inmişler, orada istirahat ederlerken Hancı bunlara yetişiyor ve bunlara nerden gelip nereye gittiklerini soruyor. Bizimkiler de Ardanuç’tan gelip Şavşat’a gittiklerini söylüyorlar ve Hancıya sen hayırdır ne geziyorsun ne arıyorsun diye soruyorlar, o da durumu anlatıyor. Yolcular, biz epey zamandır buradayız kimseyi görmedik diyorlar. Yalnız yolcular Han’dan ayrıldıktan sonra kaşınmaya başlıyorlar, bunların kaşınması Hancı’nın dikkatini çekiyor ve Hancı siz hepiniz uyuz olmuşsunuz. Han’da uyuz vardı siz de kesin Han’da yatmışsınız ama bana yalan söylüyorsunuz diyor. Hancı dört tane babayiğit adamların heybetli bakışlarından korkuyor, para istemekten çekiniyor ve geriye dönmek zorunda kalıyor. Hancı ayrıldıktan sonra bizimkiler yola devam ediyorlar, yine akşam olup hava kararınca bunları iki kurt arkadan takip etmeye başlıyor. Tecrübe sahibi insanlar en arkadaki atın peşine uzun bir ip asıyorlar ve kurtlar o ipten korkup bunlara yanaşamıyor. Dört baba yiğit adam sabaha köye çıkıyorlar ama dördü de uyuz hastalığına yakalandıkları için yatağa düşüyorlar. Netice olarak; o uyuz hastalığı bütün Şavşat ve köylerine yayıldı. Dayım olan Meydan Kızılaltun’a ve bana da bulaştı. O zamanlar bu hastalığın ilacı arap sabunu ve gogirt taşı dedikleri şeylerdi. Hastaneye gitmek, doktora gitmek yoktu. Hastalara sıcak sobanın karşısında uyuzlu vücuda arap sabununu ve gogirt denilen taşı sürerler ve onunla tedavi etmeye çalışırlardı. İşte o zamanların bulaşıcı uyuz hastalığı şimdi yerini koronavirüse bıraktı. Rabbim hepimizi her türlü hastalıklardan, afetlerden, felaketlerden korusun inşaallah. Allah’a emanet olun. 25.04.2020 Davut YÜKSEL |
Duyuru Arşivi |